İnci Eviner’in sanat tarihinden alegoriler, imgeler, çizimler ve mitolojilerden çağdaş ideogramlara ve piktogramlara uzanan geniş bir yelpazeye yayılan sınırsız bir görsel dille ve onu sürekli geliştirerek ürettiği yapıtlarının merkezinde desen yer alır. Sanatçının video yapıtları, temsili mekânlar, performatif figürler ve farklı görsel/işitsel unsurların birbirini etkileyerek dönüştürdüğü bir bütün oluşturarak, izleyicinin zihninde çoğalan çokkatmanlı bir anlam dünyası ve farklı bir algı biçimi önerir. Eviner’in video teknolojileri ile geleneksel resim arasında kurduğu grift ilişkilerin bir sonucu olan bu hareketli resimler, tarihsel, söylemsel ve bilinçdışı süreçleri incelerken temsil biçimlerini ve bu temsilleri vücuda getiren normları sorgular ve onlara meydan okur.
Eviner, Bir Adanın Sinir Uçları başlıklı video işinde, Marmara Denizi’nde konumlanan ve bünyesine, 20. yüzyılın başında 80.000 köpeğin sürgün edilerek katledildiği bir geçmişin nüfuz ettiği Hayırsızada’dan ilham alıyor. Tarihsel imgeler, bitkiler ve hayvan-oluşa dair karmaşık bir imgeler dünyasıyla varoluşun kırılgan ve geçici doğasını sorguluyor. Adanın çoklu kartografyalarını üst üste çakıştıran sanatçı, bu çakışmaların yarattığı beklenmedik karşılaşmaların izini sürüyor. Toplumsal ile psişik olanın birbirine dolandığı duyumsal ve duygusal bir ağın içine hapsolmuş karmaşık ilişkilerin sahnelendiği ıssız adanın toprağına gömülü olanı açığa çıkartmak için çeşitli senaryoları bir araya getiriyor.
Bir Adanın Sinir Uçları’nda, kültür tarafından kodlanmış imgeler, kavramlar, söylemler ve temsil biçimlerinin birbiri üzerine yığıldığı bir sahnede tekil senaryolardaki özneleşme süreçleri psişik bir koreografiyle ifade buluyor: Antoine Ignace Melling’in 18. yüzyıl Oryantalist gravürlerinin manzaralarından camilerin eğilip bükülen minareleri, minareden uzanan sarı bir peruk ile bir çift kır atın kuyrukları arasındaki özdeşimler ya da aykırılıklar, Antigone’un ritmine eşlik eden baltalı adam, bir kuklanın oynatıcısıyla girdiği mücadele; çarpık bir fantezi dünyasının arasından sıyrılıp çıkan tüm bu figürler, bitmek bilmez bir çabanın içinde iktidarın şifrelerini çözmeye çalışıyor.
İnci Eviner’in Atölyenin Yankıları başlıklı yerleştirmesi ise, onun sanatçı olarak kendi süreçlerini açığa çıkartıyor. Sanatçı, kendi atölyesinde gizlenmiş parçalı ve her yere nüfuz eden işleyişleri deşifre etmek amacıyla, yapıtlarının zaman içinde arkasında bıraktığı imaj parçaları, fotoğraflar, kostümler, eskizler ve belgeler için olası varoluş sahneleri kurguluyor. Eviner’in kendini bir yabancı olarak konumlandırdığı atölyesinde yapıtlarının doğuşunda rol alan ve kendine yer bulamamış nesnelerin yeni anlamlarla çoğaldığı bu yerleştirme, onların birbirleri arasında olası yeni ilişkiler kurmasına alan açıyor. Sanatçı, Atölyenin Yankıları ile, kimliğin en derin katmanlarına sızmış olan kültürel ve psişik kodlar ve alışkanlıklarla yüzleşmek için bu sefer atölyesine dönüp bakıyor.
Fotoğraflayan: Nazlı Erdemirel
Dirimart’ın websitesinden alınmıştır